Canım arkadaşım.
Bilemezsiniz;
yatılı okulda okumadıysanız, dostluğun kıymetini bilemezsiniz.
Gün
gelir, paranız biter, arkadaşınızın cebindekini ikiye bölersiniz.
Gün
gelir, gömleğinizi, montunuzu ortak kullanırsınız.
Yatılı
okul arkadaşlıkları, asker arkadaşlığından bile kalıcı ve samimidir.
Canım
arkadaşım.
O
akşam okuldan geldiğinde:
-
Yarın sen benim takım elbisemi giy, dedi.
O
zengindi, ben fakir.
Onun,
her zaman özendiğim takım elbisesini giyecektim yarın. Sınıfın en gariban
öğrencisi olarak bu kez başı dik yürüyecektim.
Yıl
1972 idi; o ve ben aynı okula gidiyorduk. O sabahçı idi, ben öğlenci…
Aynı
köyün çocukları olarak, büyük şehirde birbirimize destek oluyorduk.
Birlikte
geziyor, birlikte eğleniyorduk.
x X x
Ertesi
gün cumartesiydi ve diğer günlerden farklı olarak 3 ders vardı. Erken
çıkacaktık.
Her
öğrenci gibi, cumartesiyi seviyordum.
x X x
Cumartesi
günü, üçüncü dersin sonunda nöbetçi öğrenci sınıfa girdi ve:
-
Sınıf öğretmenimiz seni çağırıyor, dedi. Müdürün yanında.
Korktum.
Öğretmenler
katı, müdürün odası bizim için tehlikeli, gizemli, korkulası yerlerdi.
Gittim.
Ürkek
ürkek müdürün kapısını tıklayıp yavaşça açarak içeri girdiğimde daha da
korktum. Çünkü hem sınıf öğretmenim hem de müdür beni görünce kaşlarını
çatmışlardı.
Sınıf
öğretmeni ben orada değilmişim gibi müdüre bilgi verdi:
-
Hocam, bu yetim bir çocuk. Sınıfın en çalışkanı… Yani aslında gerçek durumu
böyle değildi. Afedersiniz…
Müdür
öğretmeni tersler gibi konuştu:
- Ne
olduğu her halinden belli bunun. Neyse… Yapacak bir şey yok. Gönder gitsin.
Sınıf
öğretmenim kafasıyla bana işaret etti:
-
Çıkabilirsin.
x X x
Sizin
gibi, ben de bir şey anlamamıştım. Ama bir şeylerin yolunda gitmediği açıktı.
"Gerçek durumu bu değil" ne demekti? "Ne olduğu her halinden
belli" ne anlama geliyordu?
Hem
korku hem de üzüntü ile bayrak törenini bitirip ayaklarımı sürükleyerek fakir
öğrenci yurduna gittiğimde meseleyi anladım.
Aynı
okulda okuduğumuz bir başka yurt arkadaşımın bilgilendirmesiyle, daha 13
yaşımda, insanları tanıma yolunda önemli bir tecrübe edindim. İnsanoğlunun
önünde sopaya bağlı bir havuç vardı ve üzerinde "menfaat" yazıyordu.
Canım
arkadaşım, zengin köylüm, bir gün önce, okulumuzda memur olarak çalışan
amcasından şunu öğrenmiş:
Şehrin
çok zenginlerinden biri, müdürümüzün göndereceği elli fakir öğrenciye kendi
giyim mağazasından takım elbise veriyormuş o gün…
Canım
arkadaşım da akşam yurda yepyeni kıyafetiyle geldi zaten… Bana bir günlüğüne
emanet verdiği elbisesini geri verdim; koleksiyonu daha da zenginleşti…
# Gülenlerin Ağlayanlara Borcu Var