“En büyük” ağabeyimin çok
farklı özellikleri vardı.
Bunlardan biri de çocuklara
isim koyma meselesi…
Akıl sır ermez!
Akıl sır ermez!
İnsanlar onun bu özelliğini bildiği
için, çocuğu, torunu olan ondan isim vermesini istirham ederdi.
Mesela tarihçi dostum
Gazanfer, oğluna isim sormak için telefon etmiş, şu cevabı almıştı:
-
Ahmet Yesevi olsun.
Ee? Bunda şaşıracak ne var?
Şu:
Gazanfer Hoca, o sırada
çalışma masasında Ahmet Yesevi
hazretleri ile ilgili doktora tezi hazırlıyordu!
Önünde
duran son yazdığı satırları ağzı açık okudu:
“Ahmed bin Muhammed Yesevi, Yusuf-i Hemedani’nin üçüncü halîfesidir. Buhara’da dersler verip, sonra Türkistan’a gitti...” diye devam ediyordu.
“Ahmed bin Muhammed Yesevi, Yusuf-i Hemedani’nin üçüncü halîfesidir. Buhara’da dersler verip, sonra Türkistan’a gitti...” diye devam ediyordu.
Ali ağabeyin oğlu olmuştu.
Hanımı, komşularının oğlu Serhat’ın
ismini çok seviyordu. Da, Ali abi, “Soracağız, ne gelirse odur” dedi.
Sordular.
-
Bir
oğlumuz oldu, ellerinizden öper.
-
Allah
bağışlasın. İsmini Serhat koydum.
x X x
Fatih abimiz kızı için isim
sorarken hiç aklında olmayan bir cevapla karşılaştı:
-
Mukadder.
Çocuk büyüdükçe zihinsel ve
bedensel engelli olduğu anlaşıldı.
Mukadder,
“Kaderine razı” demekti.
x X x
Allah selamet versin,
Bahattin abi geldi aklıma… Oğlu olmuş. Hanımı “Babamın adını koyalım, Faruk olsun” diyor. Bahattin Abi “Benim
babamın isminin nesi var, Ahmet
olsun o zaman” diye diretiyor. Eh, çözüm mercii olarak ağabeyime soruyorlar,
herhangi bir isim belirtmeden. Cevap:
-
Ahmet Faruk olsun.
Alaattin abi, yeğeni için
isim sormak üzere kapısını çalıyor.
İçeri girmeden kapı ağzından:
İçeri girmeden kapı ağzından:
- Bir
erkek yeğenim oldu da, isim soracaktım, diyor.
Ağabeyim
bir süre sessiz bekliyor. Derin bir nefes alıp dışarıyı, uzakları seyre dalıyor
pencereden... Alaattin Abi bu sessizlikten korkuyor. Abim tekrar derin bir
nefesle dönüyor:
- Abdülvahap
olsun… Abdülvehhâb-ı Şaranî, hüznün sultanı…
(Sonrasında
hüzünlü şeyler oldu.)
x X x
Muaviye
abimiz de ilk oğula kavuşmanın heyecanı ile ağabeyimin kapısına gidiyor, “Bir
isim isteyecektim” diye…
Keyifle
cevaplıyor abim:
-
Hüseyin olsun… İkincisi Abdülhakim
olur, üçüncüsü Fehim olur…
Arka
arkaya üç oğlu oldu Muaviye abinin, isimleri önceden verilmiş, Hüseyin, Abdülhakim ve Fehim…
x X x
Şimdi
bütün bu isimler, onun sevgili çocukları, gözleri yaşlı, yüreklerinde acı,
ağabeyimin ruhuna duacı…



0 yorum:
Yorum Gönder