Çünkü, dev hedeflere
kilitlenmiş bir ekibe liderlik yapacak görüntüden uzaktı; daha ziyade,
kaportaya kaynak yapmaktan gözlerinin altı şişmiş yorgun bir oto sanayi ustasına
benziyordu.
Oysa daha çoook
şaşırtacaktı Türkiye’yi…
x X x
“Adamcağız”, para sıkıntısı
çekilen kulüpte, kendisine ödenen transfer taksitlerini, “Önce onlar” diyerek
futbolcularına dağıtarak şaşırttı önce…
x X x
Sonra bir gün, iki yıl
boyunca kulübenin kenarında dikilen sakin adam görüntüsünü bırakarak, yavrusunu
yırtıcı sırtlandan korumaya çalışan şefkatli bir ana gibi sahaya daldı; çünkü
rakip futbolcu kendi oyuncusuna kasıtlı girmişti.
x X x
Ve, bir büyük kulübü
Şampiyonlar Ligi’nde en üst noktaya taşıyıp, ligde şampiyon yaptıktan sonra kovuldu.
Çünkü, iki yıldır işgal
ettiği koltuğun gerçek sahibi vardı.
Ama bir başka büyük kulüp “adamcağıza”
iş teklif etti.
Kendisini kovan kulübün
sözleşmeden doğan borcu vardı adamcağıza… “Kimseyle hesabım yok” diyerek
mukavelesini yırtıp attı.
x X x
Yeni kulübü 7 bin 500
dolarlık muhteşem bir villa kiraladı adamcağıza… “Böyle bir lükse gerek yok,
kulübün parasını daha verimli işlerde kullanın” diyerek bir apartman dairesine
razı oldu.
x X x
Paradan söz açılmışken… Bir
gün telefon faturası geldi; 1 milyar 200 milyon… “Bir dakika” dedi, “Şu şu
numaralar benim özel görüşmelerim… Bunların tutarı olan 400 milyon lirayı
maaşımdan kesin.”
x X x
Bir soğuk kış gününde
geldiği eski stadında, eski takımına karşı bir büyük zafere imza attı.
“Sevinemedim” dedi maçtan sonra… “Hatıraları unutmak kolay olmuyor” derken
gözleri sulandı.
Kendi takımını gönderdi
stattan, bütün insanların çıkmasını bekledi. Eski stadı tamamen boşalınca,
tribünlerin en üst noktasında bir yere çıkıp, eski zaferlerini düşündü, eski
çocuklarını hatırladı; sevinçleri, öfkeleri, hüzünleri belki… Elinin tersiyle
yanağından süzülen yaşı silerek eğdi başını gitti…
“Adamcağız” tanımlaması da
bu maçta çıktı zaten… Koltuğunu devraldığı ve sonra yine devrettiği meslektaşı
Türk hoca, onunla ilgili sorulan bir soruya, “Adamcağız kendine göre başarılı
sayılır” dedi.
Başarılıydı; çünkü ligde,
kupada ve Avrupa’da hiç yenilmeden yoluna devam eden tek Türk takımıydı!
x X x
Deliler topluluğu bir ekibi
kolej takımı haline getirmedeki babacan liderliğinin ödülünü, hiç beklemediği
bir anda aldı; bir Avrupa zaferi sırasında son golü atan takımın en problemli
futbolcusu, elli metre mesafeyi kat ederek gelip “adamcağızın” elini öptü, başına
koydu.
x X x
Yılın son maçını da
kazandıktan sonra basın odasına Türk yardımcısıyla birlikte geldi. “Buraya
geldiğiniz için hepinize teşekkür ederim arkadaşlar; izninizle bugünkü maç değerlendirmesini
yardımcım yapacak” diyerek genç antrenöre yeni yıl jestini yapıp, gitti…
Ama beni en etkileyen
davranışı, bir maç sonrasında, kendisi eski kulübünde görevde iken, üstelik
şampiyonluğa giderken, yedek bıraktığı futbolculardan biri olan (V……),
televizyon ekranında “Bu adamcağızın yerine eski hocamızın takımın başına
gelmesini isterim” dediği halde, o futbolcunun bir maç sonrası soğuk havada
televizyon muhabirine konuşurken, üşümesin diye terli sırtına kendi pardösüsünü
çıkarıp koymasıdır!
# Faili meçhûl spor öyküleri


0 yorum:
Yorum Gönder