14 Haziran 2013 Cuma

Çingeneler zamanı

“Adamcağız”, Avrupa’dan kupa getirmiş, daha büyük hedeflere göz dikmiş bir takımın teknik adamlığı için Türkiye’ye geldiğinde herkesi şaşırtmıştı.
Çünkü, dev hedeflere kilitlenmiş bir ekibe liderlik yapacak görüntüden uzaktı; daha ziyade, kaportaya kaynak yapmaktan gözlerinin altı şişmiş yorgun bir oto sanayi ustasına benziyordu.
Oysa daha çoook şaşırtacaktı Türkiye’yi…

x X x 

“Adamcağız”, para sıkıntısı çekilen kulüpte, kendisine ödenen transfer taksitlerini, “Önce onlar” diyerek futbolcularına dağıtarak şaşırttı önce…

x X x

Sonra bir gün, iki yıl boyunca kulübenin kenarında dikilen sakin adam görüntüsünü bırakarak, yavrusunu yırtıcı sırtlandan korumaya çalışan şefkatli bir ana gibi sahaya daldı; çünkü rakip futbolcu kendi oyuncusuna kasıtlı girmişti.

x X x

Ve, bir büyük kulübü Şampiyonlar Ligi’nde en üst noktaya taşıyıp, ligde şampiyon yaptıktan sonra kovuldu.
Çünkü, iki yıldır işgal ettiği koltuğun gerçek sahibi vardı.
Ama bir başka büyük kulüp “adamcağıza” iş teklif etti.
Kendisini kovan kulübün sözleşmeden doğan borcu vardı adamcağıza… “Kimseyle hesabım yok” diyerek mukavelesini yırtıp attı.

x X x

Yeni kulübü 7 bin 500 dolarlık muhteşem bir villa kiraladı adamcağıza… “Böyle bir lükse gerek yok, kulübün parasını daha verimli işlerde kullanın” diyerek bir apartman dairesine razı oldu.

x X x

Paradan söz açılmışken… Bir gün telefon faturası geldi; 1 milyar 200 milyon… “Bir dakika” dedi, “Şu şu numaralar benim özel görüşmelerim… Bunların tutarı olan 400 milyon lirayı maaşımdan kesin.”

x X x

Bir soğuk kış gününde geldiği eski stadında, eski takımına karşı bir büyük zafere imza attı. “Sevinemedim” dedi maçtan sonra… “Hatıraları unutmak kolay olmuyor” derken gözleri sulandı.
Kendi takımını gönderdi stattan, bütün insanların çıkmasını bekledi. Eski stadı tamamen boşalınca, tribünlerin en üst noktasında bir yere çıkıp, eski zaferlerini düşündü, eski çocuklarını hatırladı; sevinçleri, öfkeleri, hüzünleri belki… Elinin tersiyle yanağından süzülen yaşı silerek eğdi başını gitti…
“Adamcağız” tanımlaması da bu maçta çıktı zaten… Koltuğunu devraldığı ve sonra yine devrettiği meslektaşı Türk hoca, onunla ilgili sorulan bir soruya, “Adamcağız kendine göre başarılı sayılır” dedi.
Başarılıydı; çünkü ligde, kupada ve Avrupa’da hiç yenilmeden yoluna devam eden tek Türk takımıydı!

x X x

Deliler topluluğu bir ekibi kolej takımı haline getirmedeki babacan liderliğinin ödülünü, hiç beklemediği bir anda aldı; bir Avrupa zaferi sırasında son golü atan takımın en problemli futbolcusu, elli metre mesafeyi kat ederek gelip “adamcağızın” elini öptü, başına koydu.

x X x

Yılın son maçını da kazandıktan sonra basın odasına Türk yardımcısıyla birlikte geldi. “Buraya geldiğiniz için hepinize teşekkür ederim arkadaşlar; izninizle bugünkü maç değerlendirmesini yardımcım yapacak” diyerek genç antrenöre yeni yıl jestini yapıp, gitti…


Ama beni en etkileyen davranışı, bir maç sonrasında, kendisi eski kulübünde görevde iken, üstelik şampiyonluğa giderken, yedek bıraktığı futbolculardan biri olan (V……), televizyon ekranında “Bu adamcağızın yerine eski hocamızın takımın başına gelmesini isterim” dediği halde, o futbolcunun bir maç sonrası soğuk havada televizyon muhabirine konuşurken, üşümesin diye terli sırtına kendi pardösüsünü çıkarıp koymasıdır!
# Faili meçhûl spor öyküleri

0 yorum:

Yorum Gönder